İsrail, son zamanlarda artan güvenlik tehditleri karşısında önemli bir krizle boğuşuyor. Ülkenin füze kalkanının etkisiz olduğunu gösteren yeni raporlar, uluslararası arenada yankı uyandırırken, bölgedeki gerginliği de tırmandırıyor. Özellikle ABD desteğinin azalması, İsrail'in savunma stratejilerini ciddi şekilde etkiliyor. Bu durum, İsrail'in savunma zaafiyetleri hususunda hem halkı hem de hükümeti ciddi düşünmeye sevkediyor. Araştırmalar ve analizler, bu durumun potansiyel tehditlerini ve olası sonuçlarını mercek altına alıyor.
İsrail'in İron Dome (Demir Kubbe) ve Arrow (Ok) sistemleri, özellikle 2000'li yıllardan itibaren ülkenin başlıca savunma unsurları konumuna gelmişti. Bu sistemler, hem kısa menzilli hem de uzun menzilli tehditlere karşı etkin bir kalkandır. Ancak, son dönemlerde yaşanan mali sıkıntılar ve teknik arızalar, bu sistemlerin işlevselliğini ciddi şekilde sorgulatmaya başladı. Örneğin, 2023 yılında yaşanan bazı füzeli saldırılarda, bu kalkanların etkinliğinin beklenilenden çok daha düşük kaldığı kaydedildi. Ülkenin hava savunma sisteminde ciddi eksikler olduğu, uzmanlar tarafından açıkça ifade edilmeye başlandı.
Birçok stratejist, ABD'nin Orta Doğu'da süregelen askeri ve diplomatik desteğinin, İsrail'in güvenliğini sağlamak için kritik bir öneme sahip olduğunu belirtmektedir. Ancak son dönemde bu destek, iklim değişikliği, iç siyasi karmaşa ve küresel jeopolitik dinamikler nedeniyle giderek azalıyor. Özellikle ABD'nin bu destekten yoksun kalması, İsrail'in önündeki günlerde daha büyük tehditlerle yüzleşmesine neden olabilir. ABD olmadan kalan son 10 gün, İsrail için bir dönüm noktası olabilir. Özellikle olası saldırılara karşı direncini artırmanın yollarını bulmak zorunda kalacaklar. Daha önce de ifade edildiği üzere, güvenlik birlikleri her anlamda risk altında: Hava savunma sistemleri, kısmi olarak devre dışı kalmış durumda.
Bu endişelerle birlikte, İsrail hükümeti konuyla ilgili acil toplantılar düzenlemekte. Askeri analistler, olası senaryolar üzerinden alternatif stratejiler geliştirmeye çalışıyor. Bu süreçte, öncelikle mevcut durumu ve düşman unsurları analiz etmek büyük önem taşıyor. İran’ın nükleer programı ve Hizbullah’ın sınır ötesi saldırı kabiliyetleri gibi etkenler, bu ortamda daha da tehlikeli bir hal alıyor. İsrail’in teknoloji ve istihbarat gücünü artırarak, olası acil durumlara karşı hazırlığını güçlendirmesi bekleniyor.
Diğer yandan, bölgedeki ülkeler ise bu durumu kendi stratejik planlarını güçlendirmek için bir fırsat olarak görmektedir. Özellikle Arap devletleri, İran ile ilişkilerini normalleştirerek, askeri iş birliğini artırmak için harekete geçebilirler. Böyle bir durum, İsrail için önemli bir tehdit oluşturmaktadır. Özellikle komşu ülkelerle yaşanan gerginlikler ve düşmanca eylemler, füze kalkanının etkinliğinin sorgulanmasına neden olmaktadır. Bunun yanı sıra, savunma bütçesinin azalması da, bu tehditlerin daha da riskli bir hale gelmesine yol açmaktadır.
Özetle, İsrail’in füze kalkanı ile ilgili yaşadığı sorunlar, ABD desteğinin azalmasıyla birlikte daha da ağırlaşan bir hal almakta. Özellikle son 10 gün kritik bir süre zarfı olarak dikkat çekiyor. Ülkedeki güvenlik stratejileri ve politikalarının yeniden gözden geçirilmesi gerektiği açıkça ortada. Hem iç hem dış dinamiklerin artan etkisi, İsrail’in güvenliği ve geleceği açısından ne denli önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Bu bağlamda, süre gelen belirsizliklerin daha geniş sonuçlar doğurması bekleniyor. Kriz ve fırsatlar, hem savaş hem de barış için uluslararası alanda gerilimi artıran unsurlar haline dönüşebilir.