Geçtiğimiz günlerde, Türkiye'de bir aile dramı daha yaşandı. Eşi tarafından öldürülen bir kadın ve onun gözbebeği kızı, toplumda derin yaralar açtı. Bu trajik olayın detayları, mağdurun daha önce yaptığı, "Sonum iyi olmayacak" ifadeleri ile birlikte yeniden gündeme geldi. Yaşanan vahşet, toplumsal cinsiyet eşitliği ve aile içi şiddet konularında tartışmaları alevlendirdi. Özellikle sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar, bu tür olayların önlenmesi adına daha ciddi önlemler alınması gerektiği yönünde çağrılara yol açtı.
Olay, küçük bir ilçede meydana geldi. Kadın, evli olduğu bireyden sürekli olarak şiddet gördüğünü ve bu durumu çevresindekilere de aktardığını ifade etmişti. İddialara göre, kadın, aile içi şiddet konusunda birçok kez yardım talebinde bulunmuş, fakat sistemin işleyişindeki aksaklıklar nedeniyle yeterli destek alamamıştı. Olay günü, mağdur kadın yine şiddetli bir tartışma yaşadı. Bu sırada, sosyal medya hesaplarından son durumunu paylaşmış: "Ölüm korkusunu yaşıyorum, sonum iyi olmayacak. Bir an önce yardım edin!" demişti. Aradan geçen birkaç saat sonra, yapılan ihbar üzerine evine giden emniyet güçleri, korkunç manzarayla karşılaştı. Hem genç kadın hem de küçük kızı, evde hayatını kaybetmişti. Olaya karışan eş ise, ilk belirlemelere göre, sonraki gün teslim oldu.
Bu olay, yalnızca bir aileyi değil, tüm toplumu derinden sarstı. Aile içi şiddet vakalarının artması, toplumsal bir sorun haline geldi. Kadının yapmış olduğu "Sonum iyi olmayacak" uyarıları, aslında birçok kadının duyduğu ama çoğu zaman göz ardı edilen bir gerçeği ortaya koyuyor. Bunun sonucunda, mahkeme süreçleri, koruma kararları ve sosyal hizmetlerin etkinliği tartışmaya açılmış durumda. Kadınların, bulundukları durumdan kurtulmalarına yardımcı olmak için daha fazla önlem alınması gerektiği vurgulandı. Sivil toplum kuruluşları, kadın cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla kampanyalar başlattı ve sosyal medyada çeşitli hashtag'lerle bu olayı kendilerine bir çağrı noktası olarak seçti.
Olayın ardından, yerel yönetimler de bazı adımlar atmaya başladı. Özellikle kadın destek merkezlerinin güçlendirilmesi ve şiddet mağdurlarına yönelik daha geniş kapsamlı destek mekanizmalarının oluşturulması gerektiği gündeme geldi. Bu trajik olayın, sadece bir cinayet değil, aynı zamanda bir sistem sorunu olduğu da vurgulandı. Kadınların daha fazla görünür hale gelmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği ve hakları için yapılacak çalışmalara olan ihtiyacı gözler önüne seriyor.
Sonuç olarak, Türkiye’de aile içindeki bu tür vahşetlerin önüne geçilmesi için sadece yasaların ve politikaların değil, toplumsal bilincin de değişmesi gerekmektedir. Her bireyin, bu tür durumlarda sessiz kalmaması, mağdurlara destek vermesi ve gerekli mercilere ulaşması sağlanmalıdır. Elde gelen bu trajik hikaye, toplumu daha dikkatli ve duyarlı hale getirmelidir. Zira "Sonum iyi olmayacak" diyen kadınların sesi artık daha gür çıkmalı ve bu vahşet karşısında toplumsal bir duruş sergilenmelidir.