Amerika Birleşik Devletleri'nde bir üniversitede akademisyen olarak görev yapan Profesör David Walker, Türk öğrencisi Rümeysa Öztürk'ün maruz kaldığı haksızlığa dikkat çekmek amacıyla açlık grevine başladı. Rümeysa'nın üniversitedeki durumu ve eğitim hayatındaki zorluklar, sosyal medya ve geleneksel medya kanallarında geniş yankı buldu. Walker, Türk öğrencisinin haklarının savunulması için mücadele ederken, bu durumu yalnızca bir öğrencinin dramı olarak değil, aynı zamanda eğitimdeki eşitsizliklerin de bir yansıması olarak görüyor.
Rümeysa Öztürk, Türkiye'den ABD'ye yükseköğrenim hedefiyle gelmiş bir öğrenci. Ancak burada, beklediği eğitim kalitesini bulamaması ve çeşitli zorluklarla karşılaşması ona büyük hayal kırıklıkları yaşatmış durumda. Eğitim hayatındaki bu zorluklar, bazen sadece akademik değil, aynı zamanda sosyal ve psikolojik baskılara da dönüşüyor. Rümeysa, yabancı bir ülkede yalnız bir kadın olarak mücadele etmekte, bu süreçte destek almakta zorlanıyor. David Walker, Rümeysa'nın karşılaştığı sorunların birçok uluslararası öğrencinin de yaşadığı türden bir sorun olduğunu belirtiyor.
Durumun ciddiyeti, Rümeysa'nın eğitim hayatının tehlikeye girmesi ile daha da açığa çıkıyor. Geçtiğimiz dönemde yaşadığı sıkıntılar, akademik performansını düşürmesiyle sonuçlandı. Walker, Rümeysa’nın yalnızca kendi başarısı için değil, aynı zamanda tüm öğrencilerin eşit muamele görmesi için de sesini yükseltiyor. Onun ve benzeri hikayelerin, eğitim sistemine olan güveni sarstığına dikkat çekiyor.
Prof. Walker’ın açlık grevine başlaması, yalnızca Rümeysa’nın durumuna dikkat çekmekle kalmıyor; aynı zamanda eğitimin eşitlikçi bir şekilde sunulması gerektiği fikrini de perçinliyor. Walker, “Bu sadece Rümeysa için değil, dünya genelindeki tüm öğrenciler için yapılan bir çağrıdır" diyerek, öğrencilerin yaşadığı eşitsizliklere işaret ediyor. Açlık grevi, sosyal medya platformları üzerinden geniş kitlelere ulaştı ve toplumda büyük bir yankı buldu.
Toplumsal destek, Rümeysa’nın yaşadığı zorluklara ışık tutarken, birçok kişi ve kuruluş, hem Walker’a hem de Rümeysa’ya desteğini sunmak için harekete geçti. Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar ve gösterilen dayanışma, kampüs genelinde de yankı buldu. Öğrenciler ve akademik personeller, Rümeysa için bir araya gelerek farkındalık yaratma çabalarına katılıyor. Bu durum, üniversite bünyesinde birlik ve beraberliğin artmasına vesile olmanın yanı sıra, uluslararası öğrencilere yönelik sağlanan desteklerin de gözden geçirilmesi gerektiğini vurguluyor.
ABD’deki üniversite ortamının, uluslararası öğrenciler için daha kapsayıcı ve destekleyici hale gelmesi gerektiği noktasında genel bir konsensüs oluşmaya başladı. Walker’ın açlık grevi, sadece Rümeysa’nın sesi olmakla kalmıyor, aynı zamanda daha adil bir eğitim sistemi için çağrı yapıyor. Eğitimde eşitlik talep edenlerin sesi daha da yükseliyor; bu süreçte, öğrencilerin haklarını korumak ve desteklemek amacıyla yapılacak birçok çalışma gündeme geliyor. Uluslararası öğrencilerin yaşadığı sorunlar ve karşılaştıkları zorluklar, artık sadece bireysel bir hikaye olmaktan çıkıyor; toplumsal bir mesele hâline geliyor.
Sonuç olarak, Rümeysa Öztürk ve Profesör David Walker’ın hikâyesi, sadece bir öğrenci ve akademisyenin durumu değil, eğitimdeki sistemik sorunların gün yüzüne çıkmasına olanak tanıyan bir harekettir. Eğitimde eşitlik, adalet ve destek talebi, birçok insanı harekete geçirerek, seslerin daha gür bir şekilde duyulmasını sağlıyor. Haksızlıklara karşı durmak, yalnızca bireysel bir mesele değil, hepimizin sorumluluğu olmalıdır.